19 Kasım 2010 Cuma

Paralel Evrenler

Rüya türlerini bilirsiniz, hani habercisi vardır; anlık psikolojik durumla ilgili olanı vardır; mesaj içeriklisi vardır; gündelik yaşamdan ögeler taşıyanı vardır; uyku sırasında aynı ortamda konuşulan ya da duyulan birşeyin etkilediği rüya vardır.

Bahsetmek istediğim tür daha çok haberci olan rüyadır ki bunun Dejavu ile de bağlantılı olduğunu düşünürüm. Zaten bu blogumun başlığına da bakarsanız konunun tam olarak ne ile ilgili olduğunu da tahmin edebilirsiniz. Malesef tahmin edemezsiniz, okuyup görelim bakalım neyle ilgili:

Son günlerde aklıma gelen birşeyi buradan paylaşmadan edemediğimi farkettim. Kimimiz paralel evrenlere inanır kimimiz aldırış etmez, kimimiz dalga geçer. Ben o inanananlardanım. Peki Paralel Evren nedir? Temeli şuna dayanır: A kişisinin tam şu anda yapabileceği şeylerin birden çok seçeneği vardır. A kişisi 1. seçeneği seçip ondan sonraki adımda karşısına gelecek olan seçenelerden birini seçer, ve bu böyle devam eder. Ama aynı A kişisi başka bir evrende 2. veya 3. seçeneği seçmiştir ve o seçenek A kişisine daha farklı seçenekler sunmuştur. Yani ben bu evrende bugün bu yazıyı yazmaya karar vermişimdir, ama başka bir evrende yazmamayı seçmişimdir, ve her iki evrende bu olayı yapıp yapmamam sonraki hayatımı etkiler ve bu iki farklı evreni oluşturur.

İşte bahsetmek istediğim de bu iki (veya daha fazla) evren arasındaki bağlantı. Ben bu bağlantının Dejavu ve Haberci Rüyalar dediğimiz olay olduğunu düşünüyorum. Yani Dejavu olarak daha önce yaşamıştım ben bu olayı dediğimiz şeyi başka bir evrende yaşamış oluruz zaten. Ya da Haberci Rüya olarak daha önce uyurken görmüşüzdür. benim için asıl önemli nokta da zaten "Haberci Rüyalar"dır. Bana göre uyku hali bedendeki bütün enerjinin beyinde toplanmasına olanak sağlar ve bu beynin dış etkenlerden arınmış haliyle en yüksek verimlilikte çalışmasıyla sonuçlanır. İşte bu hal sonucunda A kişisinin beyni başka bir evrendeki Alternatif A kişisinin beyniyle senkronize olur ve onun yaşadıklarına tanık olur. Bu durumda o kişinin yaşadıkları şeylerden ortak olanları, ortak diyorum çünkü o evren farklı kararların alınmasından dolayı oluşmuştur ve ortak olan çok az şey vardır, bu evrende karşımıza çıktığında "Dejavu" oluruz.

Bu yazının çok saçma gelebileceğini düşünüyorum ama ikinci kez okumanızı tavsiye ediyorum. Çünkü ikinci okunuşta önyargılarınıza bir set çekmenizi istiyorum.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Yenilik

Bugün yeni birşey farkettim, kendime ait küçücük alanıma başka yollardan yazı yükleyebileceğimi öğrendim, öğretildim. Şimdi tabii ki denemesini yapıyorum, bu yeniliğin; işe yarayacak mı diye; yararsa daha mı çok yazı yazacağım, sanmıyorum, ama herşeyin kolayına kaçtığımız şu günlerde bu yenilik de kolaycılığımıza biraz daha güç kazandırdı. Çabalamayanlara.

3 Eylül 2010 Cuma

2 İleri 1 Geri

Aşk bir tür engel bir hastalık, ismini Mehteran koydum.

Karşındakinin üstüne üstüne gittiğin de olur, ondan kaçtığın da;
Bandonun sesini duyar mısın peki? Şanslıysan belki...

19 Haziran 2010 Cumartesi

Terapistim Olur Musun Allahım

Garip gelse de başlığım hemen savunmaya geçmeyin sevgili okurum. Allah inancının bize sunduklarının etkili birer terapi yöntemi olduğu bu yazımda size göstermeye çalışacağım.

Yapısı gereği insanoğlu konuşmalıdır, içindekini dökmelidir dışarıya, ya yazarak, ya şarkı söyleyerek, ya müzik enstrümanı çalarak, ya başka bir insanla muhabbet ederek, ya da DUA ederek veya KADER'e inanarak.

İnsan psikolojisinin çok garip bir işleyişi vardır; kendi kendinle konuşursan, delisindir, romana, şiire dökersen aktarmak istediğini yazar/şairsindir; ya da şarkıcı, sanatçı, ressamsındır. Dua edersen, Allah'tan yani yine birinden bir tepki beklersen, inanansındır.

İşte bu yazımda kameranın lensini dua ve kadere imana odaklamak istiyorum. Kendinle konuştuğunda ne kadar deliysen, Allah'la dua araıcılığıyla konuştuğunda o kadar imanlısındır, çünkü yardım beklediğin daha güçlü daha yüce biri vardır. Tam burada "terapist" sözcüğünü kullanmak istiyorum Allah için çünkü, bir psikolog gibi, terapist gibi bizi dinlemektedir biz ona dualarda derdimizi anlatırken. Tek fark Allah'tan sürekli bir yardım beklememizdir ki bu konuyu başka bir yazıda dile getirmek isterim. Terapistimiz olan Allah hiç karşılık vermese de onun orada bizi dinlediğini bilir, konuşurken, içimizi dökerken bir nebze olsun şüphe etmeyiz, işte bundandır ki her dua sonrası psikolojik olarak bir rahatlık durumu yaşarız. O an keşke sürekli dua etseydim deriz. Hem de ücret ödemeden bir seansı daha bitirmiş oluruz çünkü.

Allah'ı bir terapist olarak görmemin diğer sebebi de dolaylı yoldan bu görevi üstlendiğini gösteren KADER ve KISMET kavramlarıdır. Hani hayvanlar Allah'ın onlara verdiği sezgi ile hareket ederler de yaşamlarını kendilerinden beklenen bir düzende yaşarlar ya, işte insanlar için de bir KADER çizilmiştir, ve onların elde edecekleri herşeyi onlara KISMET ise yaşayacaklardır. Yani, hayvanlar gibi, burdaki hayvan kelimesinin kesinlikle olumsuz bir anlam ifade etmek için kullanılmadığını önemle belirtmek isterim, insanlar da şayet kendilerinden beklenen hayat sistemini yaşarlarsa onlar için belirlenen öngörülen hayatı yaşarlar, ve ilerde elde ecekeleri ne varsa sahip oalcaklardır, ama onlara kısmet değilse istedikleri kadar çabalasınlar, boşuna.

Peki bu ikisinin terapi ile ne ilgisi var sayın okurum? Bu yazıyı yazmama sebep olan olay gibi; eğer insan çok istediği, uğruna yıllarca uğraştığı, okul okuduğu bir iş başvurusunda reddedilirse inanan biri olarak vereceği ilk tepki ne olmalıdır? "Kısmet değilmiş / kaderimizde yokmuş." İşte tam bu anda "kısmet" kavramı bir terapi vazifesi görür ki inanmayan biri olsa üst üste reddedildiğinde depresyona girip psikologlardan, psikiyatrlardan yardım dilerken, inanan biri "kısmet değilmiş" deyip yoluna devam eder. Sorgulamaz "neden ben değil de başkası, o diğer benden fazla ne yaptı da işe alındı?" diye. Ne güzel bir yöntemlerdir Allah inancının bize sunduğu terapi çeşitleri. Sağlıcakla kalın, Allah'a inancınızı kaybetmeyin. Geçmiş Regaip Kandiliniz mübarek olsun.

18 Haziran 2010 Cuma

Of the Hand of Love (Ah Min'el Aşk)

As you, the light in my eyes, may know the time does not pass, it is struggling not to. Besides me being here without you...

This chattering of mine is because you told me to tell you about the news; otherwise, there is solely one word written on the page in my heart: Love... The mistress of women with delicate and slim body and tulip-like cheeks; my mistress, my Lady...

You should know that in this non-muslim land, leaving all the beautiful girls and the beauties aside, I devoted myself to you. I am a piece of iron, my love for you is the anvil; I am getting burned, roasted, and turning into ember. It does not matter if you touch me softly or strike me with hammer, I need you to give me a form. Whichever way you use I would accept and be grateful. I have hope because you will save me from my very self and fill me up with gaiety...
Do not think that I am alive now! Alas! How can a moth that fell into the fire claim to be alive, how can it speak of its exsistence!
(the verse)
the captive of (bound to) the torment of love
your servant, who is hurt, Sa'di

çeviri: Kağan Kaya

17 Haziran 2010 Perşembe

Yurdum İnsanı

Güzel ülkemde güzel insanlar sayesinde güzel anılarım olur arada. Geçen gün yaşadığım anı ise fıkra niteliğinde. Üç sene kadar önce üniversite hocamız derste "Kağan, sen yol tarifi yapan tipik bir yurdum insanı gibisin, tarifi direk yapacağına bahsedilmemesi gereken şeyleri de katıyorsun açıklamana," demişti ve aşağıda anlatacağım güzel anıya benzer bir yol tarifi öneği vermişti.

Ankara'nın pek de gidilmeyen bir mahallesinde bir üniversite açılmış. Okutman alıyorlarmış İngilizce dersleri için. Ben de yeni mezun işsiz olduğumdan durur muyum, atladım gittim hemen, ama gelin görün ki otobüs şöförü üniversitenin nerede oludğunu bilmiyordu ve bu yüzden beni ana cadde üzerinde bıraktı.

Yol üstündeki bir caminin tuvaletine bakan yaşlı bir amcaya sordum "Amca falanca üniversiteye nereden gidebilirim. 158. cadde üzerindeymiş (Modernleşeceğiz ya, eskiden koyduğumuz insan isimleri sayesinde unutmadığımız cadde isimleri şimdi numaralardan ibaret olduğu için insanlarımızın kafasında bir harita belirmiyor)." Amca da tarife başladı en içten açıklamasıyla:
"Yavrum, şu yokuşu görüyor musun (baya baya yokuş, uzunca)buradan yukarıya doğru çıkacaksın. İlk sokağa girme, ikinci sokağa girme, üçüncü sokağa girme dördüncüde gir (tam burada tamam ünivesiteye geldik dedim içimden)orda muhtar var ona sor."

Amca bana üniversitesi tarif ediyor sanıp, kafamda haritayı çizerken, muhtarın yerinin tarif edildiğini görüp dumur oldum. Birka. saniye tepki veremedim çünkü verseydim ilk tepkim gülmek olurdu. Yurdum insanı işte elinde tarif edecek bilgi yoksa bile bilen birine yönlendirir, çünkü yardım etmeyi sever. Tıpkı biraz yukardaki kıraathanede aynı soruyu sorduğumda beni arabasıyla üniversitenin yanına bırakan diğer amca gibi.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Bir Komplo Teorisi: Türkiye, İsrail, İran, İnsanî Yardım

2010'un 30 Mayıs Pazar gününü 31 Mayıs'a bağlayan gecenin sabahında Türkiye ile İsrail ikili ilişkilerinin bir daha eskisi gibi iyi olamayacağını kesinleştiren bir olay yaşandı; İsrail donanması denizden ve havadan başını Türkiye'nin çektiği (!) İnsanî Yardım (!) konvoyuna operasyon düzenledi 19 sivil öldürüldü kalanlar, yaralılar dahil, kelepçelenerek açıklanmayan bir yere götürüldü.

Dünyanın birçok ülkesinin medyasında bu olaya tepkiler yağdırıldığını görülüyor. Duyarlı olan hiçbir ülke tepkisini ortaya koymaktan kaçmıyor bu insanlık dışı olaya.

Ama son günlerde yaşanan bazı olaylar göz önüne alındığında ortaya çok daha farklı bir durum çıkıyor. Daha önce Türkiye ile İsrail arasında meydana gelen diplomatik krizlerle iki ülke arasındaki ilişkiler zaten zedelenmişti. Bu yeni saldırı ile de kriz had safhaya getirilmeye çalışılıyor.

Şimdi de yazımı başlıktaki komplo teorisine bağlamak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde bat medyası tarafından nükleer silah yüklü tam donanımlı İsrail denizaltılarının İran karasularında veya yakınında konuşlandırılmış olabileceği iddiası ortaya atıldı. İran gecikmeden İsrail'i tehdit etti, gerekirse İsrail'i vurabileceklerini açıkladılar, her zamanki gibi. Türk halkı da bütün gelişmeler üst üste gelince "savaşalım, İsrail'i ortadan kaldıralım!" diye internet haber sitelerinde yorumlar yazarak nasıl gaza glediklerini gösterdiler bize. Hatta bazı yorumlarda "İran ile birlikte savaşalım, İsrail'i yok edelim" deniyor.

Yani öyle bir hava yaratılıyor ki İsrail ve diğer güçler tarafından, sanki İsrail Türkiye'nin ona savaş açmasını ve ortadoğudaki bataklığa Türkiye'yi de eklemek istiyor. İşin en garibi ise, İran'ın "havlayan köpek ısırmaz" misali sürekli tehditler savurması ama herhangi bir adım atmaması bana göre. Sanki İran Türkiye'ye gaz verip arka planda kalmak istiyor.

Uzun Osmanlı tarihimizden biliriz, farsların Osmanlı Ordusu Avrupa'da seferde iken Osmanlı toprağına saldırışı, Osmanlı Ordusu karşı koymak için İran'a girerken karşısında savaşacak bir ordu bulamayışı ve savaşmadan geri gidişi. Şu an İran'ın yaptığı da bu bir ölçüde: İsrail'e saldıracakmış gibi hamleler yapmaları ve Türkiye'ye böylece İsrail zayıfmış gibi göstermeleri... İsrail de bu komploda büyük bir paya sahip çünkü 6 gemilik konvoyda şu ana kadar sadece Mavi MArmara adlı Türk gemisine silahlı saldırı düzenlendiğini ve ölülerin bu gemilerde olduğunu biliyoruz. Yani sanki 53 ülkeden katılımcı yokmuş da sadece Türkiye bütün bu olanların sorumlusuymuş gibi bir izlenim verilmeye çalışılıyor.

Komplonun teorisinin en ilginç iki parçası da konvoya Türkiye'den katılanların köktendinci olması, ve İsrail'in konvoya Aşdod limanına yüklerini bırakabileceklerini oradan yardımın Gzze'ye ulaştırılacağı açıklaması yapılmasına rağmen konvoydaki "türk yetkililerin" bu talebe karşı gelmesi ve ne olacağını bile bile abluka altındaki bölgeye girmeye çalışmasıdır.

Bu açıkça bir provokasyondur ve kasıtlı olarak İsrail kışkırtılmış gibi gösterilmiş, ve İsrail'i kışkırtanın da Türkiye olduğu gösterilmeye çalışılmıştır.

Kısaca, İsrail ortadoğuda uluslararası hukuku ve NATO'yu yanında savaşa alabilmek için Türkiye'nin kendisine savaş açması için yardım konvoyu (!) dahil birçok oyun oynamaktadır. Aslında İsrail'e karşı olduğunu zannettiğimiz ülkelerin de İsrail ile birlikte çalıştığını farketmemiz bizim için çok önemlidir.